Eksik miyiz? Fazla mıyız?
Yaşadığımız dünya, denge dünyasıdır. Bir taraf ağır basarsa, görünmez bir el teraziyi dengeye ulaştırır. Ne zaman veya nasıl bilinmez. Peki, bu dengeler neye göre belirleniyor? Yazılmış çizilmiş bir kaide var mı? "İnsan insandan üstün değildir" diyoruz da gerçekten öyle midir? Birisinin fazla parası olması, belirli bir nüfuza sahip olması onu diğerinden üstün yapar mı? Kimin dengeye göre fazla olduğunu nasıl belirleriz?
İnsanoğlu olarak hepimiz eksiğiz, hepimiz fazlayız. Fıtrat gereği aciz yaratıklarız. Gücümüzün her şeye yeteceğine tüm gönlümüzle inanırız ama gerçeğe bakınca aslında bir halt beceremeyecek kadar eksiğiz. İstediğimiz kadar didinelim, kendimizi parçalayalım, her şeyi kontrol edemeyiz, o istediğimiz mükemmel ölçüyü gerçekleştiremeyiz. Şimdi, kendimizi o kadar küçük görmenin de bir anlamı yok çünkü eksik olduğumuz kadar da fazlayız aslında. O kadar fazlayız ki bu dünyaya, buraya sığmayan şeyler başka bir yerde toparlanıyor. Kimsenin inancını masaya koymadan devam edeceğim. Öldükten sonra bizimle gelecek olan bazı gerçekler var. İster sevap/günah ikilisi deyin, ister iyi enerji/kötü enerji, eğer ölüm sonrasına inanıyorsanız yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın etkilerini biliyorsunuz. Hayallerimizin ve korkularımızın devamı bile oraya dayanmıyor mu? İşte, o kadar fazlayız ki Nesimi’nin dediği gibi "tek cihana sığamıyoruz."
Peki, bu eksiklikler ve fazlalıklar bizim için ne kadar önemli olmalı? Üzerinde bu kadar fazla kafa patlatmaya değecek kadar değerli mi? Elbette. Hepimizin bir değeri var. Bu değer, farklı olay silsilelerine göre değişiklik gösteriyor gibi olsa da aslında hepimiz aynıyız. Aynı anda hem paha biçilemez varlıklarız hem de ciğerimiz beş para etmez. Bir masaya oturursunuz ve sizin için el pençe divan duran insanlar etrafınızdan ayrılmaz; o masadan kalkıp lavaboya girersiniz, bir bakmışsınız ki o sizi yukarılara çıkartanlardan bir farkınız yokmuş. İşte bu yüzden değerinizi etkileyen şey, yaşanan şeyler değil de yaşanan yerlerdir diyebilir miyiz? Herkes, bakkaldaki su ile havaalanındaki su fiyatı veya ikinci el arabanın sahibinden ya da galeriden satış fiyatı karşılaştırmalarının farklı versiyonlarını duymuştur. Kimisi bir anne-baba öğüdü olarak, kimisi de o sürekli “dünyayı gezin” diyen TEDx konuşmalarında bu cümleleri işitmiştir. Peki, bu cümleleri size söyleyenler? Ben dâhil olmak üzere, bu konular ne kadar anlaşılmıştır? Söylediklerimizi gerçekten anlıyor muyuz yoksa söylemiş olmak için mi söylüyoruz?
Sahip olduğunuz her şey sizden bir değer götürür ve bir değer getirir. Ekonomik açıdan bakarsak belli bir ücret karşılığı bir hizmet ya da aynı pahada olan bir eşyaya sahip oluyoruz. Teorik olarak eksildiği anda yeri doldu; cebinizde 5 lira varken o 5 lira birden bir su şişesine dönüşüverdi (güncel su fiyatını yazıp moral bozmanın anlamı yok). İster giyim tarzı deyin, ister kullanılan eşyalar. Bu perspektiften bakıp olayı materyalist incelersek denge bozulmadı ama aslında çok şey yerinden oynadı. Bu tartıyı oynatan şey de aldığınızın değeri ya da sizi getirdiği konum değil. Hayattaki yeriniz değişti. Parayla gidip kitap veya kalem alırsanız, onların size katacağı şeyler verdiğiniz 3-5 kuruştan daha fazlası olabilecekken neden hepimiz yatlara, katlara, arabalara gaz kesiyoruz onu düşünelim diyorum. Bizi fazla yapacak şeyler onlar mı? Ya da onları alınca yaşayacağımız eksikliği kimler belirliyor? Bunların hepsi o kemikten kasenin içinde bulunuyor. Materyal maddeye yüklenecek anlamlar da bizim içimizden çıkıyor, başkası hakkında yaptığımız ağırlık ölçüleri de. Altında son model spor arabası olan adama bakıp "vay anasını, arabaya bak; adam nelere biniyor" derken o adamı nasıl yükseltiyorsak kendimizde de belirli bir noksanlık oluşturuyoruz. O noksanlığı kapatmak için de belirli aletlerle saldırıya geçip kendimizce terazide oynama olmadığını kanıtlamaya çalışıyoruz. Bunu da genellikle "vizyon" denilen o aşırı subjektif kelimenin arkasına saklanarak yapıyoruz. Açık açık adama bok atamayacağımız için “Adamda vizyon yok abi, bende o para olacak, uff, anasını ağlatırım” derken kendimizi ne kadar daha aşağı çekebiliriz?
Ha, işte, onu diyeceğim: O düşünceler, sizin bütün dengenizi belirlerler. Başkalarının sizin için söyledikleri ya da bulunduğunuz yer, yaşadığınız olaylar değil. Siz ne iseniz, ölene kadar o olmaya devam edeceksiniz. Sadece ama sadece düşünceleriniz vasıtasıyla sizin etkileyeceğiniz şeyler değişime uğrayacak.
O yüzden size soruyorum. Ne kadar eksiksiniz? Ne kadar fazlasınız? Kendi ölçünüzce haklı mısınız?