Tarihteki Kadim Dost
Tarihte icat edilmiş o kadar eşyanın arasında kaybolan çok önemli bir icattan bahsedeceğim. Tarihin icadı sıfatı addedilen teker, matbaa veya bilgisayardan çok daha önemli olduğuna yemin ederim; hatta belki kanıtlarım da. Beni yakından tanıyan insanlar çoktan kafalarında hangi icattan bahsettiğimi tahmin ediyordur. Evet, sevgili misafirlerim, size bugün kalemlerden bahsedeceğim. Her ne kadar ondan önce yapılan icatların daha önemli olduğu tartışılsa da tarihin bizzat kendisinin ön plana çıkmasına sebep olan şeyden bahsediyorum, zira kalem olmazsa geçmiş günümüze, günümüz geleceğe nasıl ulaşabilir veya bütün icatların temelini oluşturan düşüncenin gelişmesini, çizimlerinin oluşmasını sağlayan yegâne araç olmasa nelerden mahrum kalırdık acaba?
İlk örneğinin milattan önce 3200 yılında Antik Mısırlıların kullandığı kamış kalemlere dayanan bu sivri uçlu kamışlar, yumuşak killer üzerine harflerin kazınmasını sağlayarak tarihin ilk raporlarına, hikâyelerine ve hatta mesajlara sebebiyet vermiştir. O zamanlar ince kağıtların olmaması ve mürekkebe ulaşımın sınırlı olmasından dolayı, ya da olan yerlerde de bulunan miktarın kullanıma elverişli olmamasından ötürü yaklaşık 3600 yıl boyunca bir gelişme göremiyoruz. 600 yılında elimize ulaşan tüy kalemler çoğu kişinin aklında yer ediyordur. Filmlerde, dizilerde veya eski tarihli hikayeleri okurken kafamızda canlanan bu kalemler, uçabilen kuşların uçuş tüylerinden yapılırmış. Bu tüyler, sert ve uzun yapılarından dolayı kalem yapımı için ideal seçimlerdir. Tüyler koparılır, kum fırınında veya güneş altında sıcak yardımı ile kurutulduktan sonra yavaş ve dikkatli bir şekilde işlenmeye başlar. Önce ucu sivriltilir ve açısı verilir, mürekkebin kağıda ulaşabilmesi için tüyün kıkırdak yapısı içi kazınır ve mürekkep kanalları açıldıktan sonra kalem yazmaya hazırdır. Eğer gösterişli olmasını isterseniz tüyü biraz tıraşlayıp şekil verebilirsiniz ya da sadece yazması isteniyorsa ve görüntünün canı cehenneme diyorsanız bütün kalemi tüyden arındırıp, istediğiniz uzunluğa göre tüyün sapını kesebilirsiniz. Sağlaklar ve solaklar için ise kişiselleştirme olanaklarımız bulunmaktadir sevgili misafirler; zira solaksanız kuşun sağ kanadından, sağlaksanız sol kanadından kalem alıp görüşünüzü bloke etmesini engelleyebilirsiniz. 1200 yıl boyunca tüy kalemlerin türlü türlü şekilleri kullanılmış ve gün geçtikçe yazmanın kolaylaşması için inovasyonlar bulunmuştur, ama 1800'lerin başlarında sahneye divit kalemler girmiştir. Tüy kalemler ile aralarındaki tek fark kullanılan materyaldir, onun dışında bir değişiklik bulunmamaktadır. Artık kuş peşinde koşup tüylerinden faydalanmak yerine metalden yapılmış uçlara sahip, tahtadan saplı bu kalemler 19. yüzyılın ortalarına kadar sahnede at koşturmuştur. 19. yüzyıl ortasında artık sahneden çocukları alalım ve buraların asıl sahibine yer verelim diyorum. Dolma kalemler artık burada. İngilizcede "Fountain Pen" olarak bilinen bu kalemlerin ismi en büyük ilgi noktasıdır. Doğrudan çevirirsek "çeşme/pınar kalem" anlamına gelir, çünkü mürekkep için masada bir kap bulundurmanıza gerek kalmaz; zira çeşmeler kendi kaynaklarından çıkan suları kanallara yönlendirir. Çok vakit geçmeden, 1888 yılında tarihte yerini garantileyecek olan ballpoint (top uçlu) kalemler piyasaya sürülmüştür. Kalemin ucunda bulunan top yardımıyla haznesindeki mürekkep kağıtla temas ederken dolma kalemlerin sebep olabileceği fazla mürekkep kullanımını önleyen bu kalemler, artık "kalem" denilince akla gelen tek şey haline gelmiştir. Bizim tükenmez dediğimiz ama bizi tükenerek kandıran bu kalemlerin piyasaya çıkarken "kilometrelerce yazabilir" vaadi belki doğrudur. Belki diyorum çünkü hiçbir tükenmez kalemi başından sonuna kadar kullanamadım; zira ya kayboldu ya da çalındı sevgili misafirler.
Tarihte güzel bir yolculuk yaptık ama tarihin kendisinde Borani bir ölçü yoktur. O zaman neden kalemlerin Borani ölçüsünü konuşmayalım ki? Kişisel tercihim olan dolma kalemler ile karşılaşmam ilkokul yıllarıma dayanmakta. Küçük yaştan itibaren kırtasiye hep ilgimi çekmiştir. Bir kalemin şekli, kullandığı mürekkebin hissiyatı, basmalı mı yoksa çevirmeli mi olduğu, ilkokulda yazmayı yeni öğrenen Bora için çok ilgi çekiciydi. Teyzemin gittiği konferanslardan, babamın gittiği yerlerden getirdiği kalemler evde bir kutuda toplanır ve ben içlerinden en çok hoşuma gideni seçip okula onlarla giderdim. İçlerinde omurgaya benzeyen kalemlerden, aynı anda hem yeşil hem siyah yazabilen (farklı tuşlar demiyorum, aynı anda) kalemler benim kalem kutumun vazgeçilmezleriydi. Yine bir gün yeni kalem seçmek için kutuyu açtığımda daha önce görmediğim bir kalem gördüm. Metal bir kalem, kutunun dibinde bana bakıyordu. Aldım ve hemen yazmak için odama gittim. Kapağını açınca ucunun diğer kalemlerden farklı olduğunu gördüm ve aklıma izlediğim filmler geldi. "Haaa bu o daldırmalı batırmalı kalemlerden!" diye düşünüp hemen gidip bir bardak su alıp masamın başına geçtim. Çocuk aklımla o kalemlerin suya batırılıp yazıldığını düşünmem çok normaldi. Kalemi kağıda götürdüğümde ise yazmıştı. Suyu şaraba dönüştüren İsa ve suyu mürekkebe dönüştüren ben! Tabii ki su ile yazmadı ama suyun ucunda kuruyan o mürekkebi ıslatması sonucu kağıda adımı yazmıştım ve çok hoşuma gitmişti. Sonrasında her ne kadar denesem de kalem yazmamış ve ben yine kemik şeklinde olan kalemi yanına alıp devam etmiştim. Aradan 11 yıl geçtikten sonra üniversite sınavına hazırlanırken, bir gün test kitabı almaya giden Bora’nın karşısına tekrar çıkan bir dolma kalem, Bora’yı dönülmez yolun tam da ortasında bıraktı. Artık kalemin mürekkep gerektirdiğini bildiğimden dolayı çıtayı bir üst mertebeye çıkarıp hangi mürekkep daha güzel yazıyor veya kalemin ucundaki materyal çelik mi, altın mı olursa daha güzel iz bırakıyor, onu düşünmekteyim.
Dolma kalemler artık o kadar farklı bir yerdeler ki, kime sorarsanız farklı cevap alırsınız. Kimisi "sadece havalı görünüyor" derken, eğer sorduğunuz kişi benim gibi bir manyaksa size tıpkı benim yaptığım gibi tarihine kadar anlatabilir. Ama aslında dolma kalemler çok faydalıdır. Dolma kalemlerin, kullandığınız mürekkebin kağıda ulaşmasını engelleyen bir topa sahip olmamasından kaynaklı olarak kağıda baskı yapmanıza gerek kalmadan yazması, elinizi yormadan yazmanızı sağlar. “Controlled Leak” olarak bahsedilen bu yöntem, adı üzerinde kontrollü bir sızıntı sağladığı için kağıdı ezmeden mürekkebe hükmederek fikirlerinizin kağıtta yer almasını sağlar. Fiziksel olarak fazla efor sarf ettirmemesi ise sizin hızlı bir şekilde aklınızdakileri unutmadan yazmanızı sağlar ve harcanacak olan efor eliniz yerine beyninizin çalışması için kullanılır (bilimsel olarak hiçbir temeli yoktur, subjektif bir tecrübeden bahsediyorum). Dolma kalemlerin nibleri, yani uçlarının şeklinden dolayı, siz isteseniz de istemeseniz de yazı şekliniz değişir. Daha estetik görünmesini sağlar, hatta üzerinde daha da uğraşırsanız, bir de bakmışsınız ki kaligrafik yazınız birçok kişi tarafından beğenilir hale gelmiş.
Dolma kalemler iyidir, hoştur ve hatta bence yanınızda bulunabilecek en iyi arkadaşlardır. Canlı olmayabilirler ama çoğu canlıdan daha canlıdırlar zira size yardım ederler, fakat onların da ihtiyaçları vardır. Dolma kalem kullanıyorsanız onlarla ilgilenmeniz lazım. Ucunun bükülüp zarar görmemesi için çok baskı uygulamamalısınız. Ona komut vermek yerine onunla çalışmalı ve beraber bir iş ortaya koymalısınız. Karnının tok ve sırtının pek olmasına önem vermelisiniz. Eğer mürekkebini eksik tutarsanız veya ucunda bulunan o kesik içerisine bir şey kaçmamasına dikkat etmezseniz, kaleminiz yazması gerektiği gibi yazmayabilir. "Uğraşamam ben, kalem değil mi yazsın yeter" deseniz de kaleminizi temizlerken o mürekkepli suyun yavaş yavaş şeffaflaşması ve kalemin parlaması gerçekten psikolojik bir terapi gibi size iyi gelecektir. Kendinize bakım yaparcasına kalemlerinize de bakım yapmalısınız. Onlara değer verin ki onlar da yolda sizinle yan yana yürüsünler. Hayatta bir şey almak istiyorsanız sizin de vermeniz gerekir. Kalemler de bundan farklı değildir efendim. Kaleme değer vermez, ona iyi davranmazsanız ondan sizin için çalışmasını bekleyemezsiniz. Dolma kalemler de insanlar gibi güzel, naif şeylerdir ve tıpkı insanlar gibi ilgi isterler. Onlar sizin için kendilerinden harcarlar, siz kullandıkça yaşlanırlar. Bazıları yıllar geçtikçe mahvolur, bazıları yıllandıkça değer kazanır. Bunların hepsi ise sizin yaptıklarınıza göre şekil alır. Dolma kalemlerin değerini bilin, çünkü belki de buradaki asıl mesele dolma kalem değildir.
“Kelamım kalemimden can bulur.
Kelimelerim fikirlerimden hâsıl olur.
Kemal olan okur, anlar, durulur.
Kâmil olanın kelâma ihtiyacı yoktur.”